
Ahmet Özcan Baran dergisine verdiği röportajda Derin Anadolu’dan, 28 Şubat ve Kemalizm’e çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj:
Anadolu`daki sessizliğin miladının İstiklâl Mahkemeleri olduğunu ve yöntemler değişse bile o günden bugüne yargıda aynı zihniyetin hakim olduğunu düşünüyoruz. Bu şartlar altında Anadolu insanı sesini nasıl yükseltecektir?
Anadolu sesini yükseltiyor artık. Devlete rağmen, batıcı tasalluta rağmen on yıllardır süren sessiz devrim meyvelerini veriyor. Milletin ruh kökü, kuran kurslarından, mızraklı ilmihalden, basit, sıradan dini anlayış ve bilgilerde saklı derin bir idrak ve şuur olarak dirilişin tohumlarını saklamıştı. Şimdi saçılan bu tohumların meyveleri yeşeriyor. On yıllardır aşağılanan, kendi yurdunda köle muamelesi gören insanlar, mütevazı bir devrim yapıyor. Kendi ülkelerini, vatanlarını, devletlerini
“Derin Anadolu`nun Sessizlik Senfonisi” başlıklı yazınızda “Anadolu`nun yükselişinden” bahsediyorsunuz. Bu yükseliş hangi anlayış zemini üzerinde tecelli edecek?
Milletimizin varlık ve bekasının hem özü hem de
Tabir-i caizse bir entelektüel kıtlığı yaşıyoruz. “Mesele konuşmak bir yana daha neyin mesele olduğunu bile seçemez durumdayız.” Bu sorunun temel nedeni nedir?
Kemalizm’in bataklığından entelektüel çıkmaz. Kemalizm, bir zehirli sarmaşıktır. Batılılara bu ülkenin tapusunu verip karşılığında bu milleti onlar adına gütme imtiyazı almanın onursuzluğu ve günahıyla ülkemizi, insanımızı kirletmiş, taciz etmiş, katletmiştir. Bu öyle bir zehir ki, küçülmüş bir vatana ve kırılmış gururumuza bir darbe daha vurup, ırkçı faşist bir vesayet düzeni kurarak Anadolu’yu bir kez daha yağmalamanın adıdır. İşte bu zehirli rejimin okullarıyla, medyasıyla, imtiyaz düzenekleriyle devşirdiği insanlardan fikir, sanat, ahlak, erdem beklemek abestir. Kemalizm’in görevi zaten bu topraklarda hala kalmış olan asalet ve haysiyet nüvelerini de yok etmektir. Dinle kavgada bunun içindir, Kürt düşmanlığı da bu maksatladır. Sağcılık, solculuk, oculuk buculukta bu amacın malzemeleridir. Kemalizm için yeter ki millet ruh köküne dönmesin, İslam’la, tarihle, ümmetle buluşmasın, geri kalan her şey mubahtır. Çünkü milletin kendine ve değerlerine yabancılaşması, haçlıların arzu ettiği bir nüfusun peyda olmasıdır maksatları. Bu nedenle de milletin genleriyle oynayıp, hiç şeyi kendi haline bırakmadılar. Dine de, kültüre de, geleneklere de, kılık kıyafetlere, dillere, yemeklere bile karışıp Anadolu insanının kendinden utanmasını ve batıya özenmesini teşvik ettiler, hatta zorladılar. Sonuçta ortaya arzu ettikleri bir miktar devşirme kozmopolit unsur çıktı. Ama hesap etmedikleri şey, milletimizin o derin ruh kökündeki saklı dinamiklerdi. Şimdi şok halindeler. Millet, hem de en ümmi, en yoksul, en dışlanmış haliyle bu zehiri kustu. Anlı şanlı, şaşaalı kültür aşüftelerine gereken cevabını verdi. Şimdi milletin organik aydınları, gerçek münevverleri yeşerecek artık.
Bir şeyin “anti”si olmak o düşünceyi tersten yaşatmak ve güçlendirmektir. İslamcı hareketlerin gelinen noktada “anti” olmak adına yobazlaştığını, ya da sistemin dilini kullanarak yapılan muhalefetten dolayı modernize olduğunu görüyoruz. Bu tespitimize katılır mısınız?
Tabii ki insanın kalitesi düşmanının kalitesine de bağlıdır. Bir aptalla tartışmayın çünkü uzaktan bakanlar hanginizin aptal olduğunu karıştırabilir, diye bir söz var. Gerçekten de bu ülkede on yıllardır İslam’ın o derin uygarlık birikiminin damlasını bile kavrayamayacak seviyede batıcı aptal sürülerinin pozitivist, sosyalist, milliyetçi, Kemalist saçmalıklarıyla çatışmak zorunda kalmanın getirdiği bir seviye düşüklüğü oldu. İslamcılık, 20.yüzyılın başındaki o entelektüel seviyesini bu nedenle alt düzeye çekip, karşısındaki seviyesizliğe uygun bir kalıba indirgendi. İslamcı düşünce geleneğinin özellikle son 50 yılı, Kemalist zehirin etkisi ve sol veya sağcı ideolojilerle polemiklerin düzeysizliği sayesinde giderek kısırlaşmıştı. Bu kısır çelişkiler yüzünden sadece siyasal veya düşünsel bir daralma değil, etik, estetik ve sanatsal bir kurumada yaşandı maalesef. Bu anlamda, tekrar bir ihya ve ibdaya ihtiyaç var.
Salih Mirzabeyoğlu 58 cilt telif eser vermiş bir mütefekkir olmasına rağmen 16 yıldır zindanda… Türkiye`de hukukun geldiği nokta malûm… Bu mesele hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye 28 Şubat’la henüz hesaplaşmadı. Askeri vesayet önemli ölçüde geriletilmiş olsa da, yeni bir anayasa yapılmadığı sürece eski rejimin bütün kurum, kural ve alışkanlıklarıyla devam edeceği bellidir. Bu nedenle 28 Şubat’la hesaplaşmak, aslında eski rejimle hesaplaşmaktır. Salih Mirzabeyoğlu davası, Yakup Köse, Zeki Şengöz, Tevhid/Selam davaları, kamuoyunun gündeminden hiçbir zaman düşmeden bu hesaplaşmanın arenası yapılmalıdır. Namlusunu bu millete çevirmiş, kara cübbesini bu milletin davasını karartmaya adamış, kalemini bu milletin değerlerine küfretmeye hasretmiş hiçbir kimse cezasız kalmamalıdır. Arzu ettiğimiz şey intikam değil, adalettir.
Son olarak önemli gördüğünüz ve eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Suriye, Mısır, Tunus ve Filistin’de süren direnişe, Bosna, Çeçenistan, Kosova’da hayat bulan ruh iklimine, Arakan’da doğu Türkistan’da Orta Afrika’da zulme uğrayan kardeşlerimizin dualarına, Diyarbakır’dan Edirne’ye kadar bütün iç kalemizdeki Müslüman yüreklere, selam olsun.
———————————-
Ahmet Özcan
DİĞER KÖŞE YAZILARI
- Müslümanız, sizin gibi olmayacağız! – (Ahmet Özcan)
- “Darüs Selam’a hoş geldiniz” – (Ahmet Özcan)
- Barış sürecinden ‘kerim devlet’e… – (Ahmet Özcan)
- Kürdistan`dan dostluk selamı: Ser seramin ser çavemin – (Ahmet Özcan)
- Ortak acı, adil hafıza: Örtülü sömürgeden gerçek devlet olmaya doğru – (Ahmet Özcan)
- Kemalizm’in bataklığından entelektüel çıkmaz! – (Ahmet Özcan)
- Ortak acı, adil hafıza: Örtülü sömürgeden gerçek devlet olmaya doğru – (Ahmet Özcan)
- Devletin dini adalet dinin devleti özgürlüktür – (Ahmet Özcan)
- Derin Anadolu`nun Sessizlik Senfonisi – (Ahmet Özcan)
- Ulus’tan Millet’e geri dönerken; umut, ateş ve duman – (Ahmet Özcan)