
Türkler” önce tek bir ümmetti. İnançları, kültürleri ve siyasal duruşlarıyla tek toplum. Aralarında çıkan bir ihtilaf nedeniyle ayrılığa düştüler.
Türklerin hayatı bu ihtilaf nedeniyle bir daha eskisi gibi hiç olmadı.
“Türklerin” aralarındaki ilk ihtilaf, içinde bulundukları bozkırın kendilerine sonsuza kadar yeteceğini, macera aramanın anlamının olmadığını iddia edenlerle, onları ufuk ötesinin kabileleri için daha iyi olabileceğine ikna etmeye
Birinci grubun argümanları çok güçlüydü. “Ağrımayan başımızı neden ağrıtalım, burada iyi kötü geçiniyoruz.” İkinci grup bir ümit
“Türkler” ikiye bölündü; statükocular ve ilerleme yanlıları (ilericiler).
Türklerin tarihi böylece iki kavram arasında salınan bir “toplumun” hikayesine dönüştü.
İlericilere istemeyerek de olsa uymak zorunda kalan statükocular oldu.
Çünkü statükocular yapısal olarak atıl ve pasifisttiler; ilericiler yapısal dinamizme sahip ve aktivisttiler, topluluğu sürüklediler.
Bu durum statükocularda aşağılık kompleksi yarattı.
Aşağılık kompleksi, kıskançlık, geçmişi kutsama ve itiraz kültürü var etti.
Kıskançlık, ata taparlık ve itiraz
Statükocuların bu karakteristiği gen aktarımı ile geleceğe taşınıp durdu. Tarihleri boyunca tüm soysal, siyasal ve psikolojik evrimlerin tamamına direnecek
Onlar göçe direndiler, hicrette hayat var diyenlere maceraperest dediler.
Onlar İslamlaşmaya direndiler, İslam ile
Dinin sosyal ve siyasal hayatın tamamını belirleme gücüne karşı, İslamlık olarak görünen ama aslında İslamlığı tahrif eden ideolojiler oluşturdular.
Statükocular ilerici bir proje olan İslamcılığa karşı mücadele edebilmek için
Onlar milletleşmeye direndiler, millet olmak kendini korumaktır diyenlere karşı asimilasyon eleştirisi getirdiler. Selçuklu devletine itiraz ettiler.
Eski iktidarlarına ulaşmak için
Statükocular karakteristik özelliklerine “Türklüğün” devletleşme aşamasında bir de ihanet etme özelliği eklediler.
Statükocular artık aşağılık kompleksi, kıskançlık, her şeye muhalefet, Türkçülük ve ihanet ile giderek olumsuzlukta çoğalan çok farklı bir mirası geleceğe aktaran kompleks bir sosyal olguya dönüştü.
Onlar Osmanlıya da muhalefet ettiler. Her seferinde bir refleksle statükoyu korumaya yöneldiler. Büyümeye direndiler.
Onların bütün derdi “ileriye” doğru giden iradeye dur diyebilmekti.
Bunun için başka Doğu imparatorluklarıyla iş tuttular. Batılı devletlerle iş tuttular.
Batı’nın inanç, doktrin ve
Bu topluluklar Kurtuluş Savaşı süreçlerinde
Cumhuriyet projesini İnönücülük koridoruna onlar taşıdı. İlerici “Türkçülüğe” karşı ilk defa galip gelmişlerdi bu nedenle gözleri hiçbir şeyi görmüyordu. Devlette faşizmi uygulayarak toplumun ve ilerici unsurların bir daha başını kaldırmaması için darbeler planladılar, bu sınıf en son 28 Şubat darbesini gerçekleştirdi.
Aşağılık kompleksi öylesine güçlüydü ki projenin gerekirse 1000 yıl süreceğini söyleyerek 1000
yıllık geçmişin öcünü ilmik ilmik alacaklarını itiraf ediyorlardı.
Ak Parti iktidarı onların 100 yıllık “gizli ve derin iktidarlarının” parantezini kapadı.
Ak Parti iktidarı onların karakteristik özelliklerinin üzerini kapatan perdenin tamamen kalkmasına da neden oldu.
Devlet yeniden milleti ile buluşunca ya da millet yeniden devletine yön verince beyazlıkları gitti, demokratlıkları gitti, çağdaşlıkları gitti, aydınlamacı hoşgörülükleri gitti. Milletin aldığı her karara itiraz ettiler.
Her terakkiyi sabote etmeye çalıştılar.
Millet demokrasi diyince şimdi demokrasiyi sorguluyorlar.
Onlar şu an yabancı devletlerle de iş tutuyorlar.
Yabancı istihbarat örgütlerine lojistik yapıyorlar.
Temsil ettiklerini düşündükleri “olgular” “daha iyi olsun” diye yapılan modern düzenlemelere bile karşı çıkıyorlar.
Türkiye’nin düşmanlarının karargâhlarına giderek yardım istiyorlar.
Toplumun normalleşmesi onların görebileceği en büyük kâbus.
Siyasal sistemin toplumu ile arasındaki bariyerleri kaldırması tahammülsüzlüklerinin en büyük nedeni.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Eylül 2013 tarihinde açıkladığı, Türkiye tarihinde siyasetin ve toplumun normalleşmesi, ülkenin ekonomik ve prestij temelinde büyümesinin en önemli aracı olan Demokratikleşme Paketi’ni Milliyetçi Hareket Partisi MYK üyesi İbrahim Çiftçi gibi bir ihanet olarak tanımlayanları bir türlü anlamayanların şaşkınlığını anlıyoruz.
Doktorlar virüslerin de zaman içinde kendilerini geliştirdiklerini ve böylece eski tip ilaçların fayda etmediğini ifade ediyorlar.
Çin Seddi gölgesinde kalan “Türk” kabilelerinin bünyesine giren o ilk virüs zamanla öyle büyüdü ki tedavisi nerdeyse imkansız.
Bu hastalığın tek çaresi milletin daha fazla siyasallaşması, siyasettin toplumsallaşması ve toplumun birbirine daha fazla kenetlenmesidir.
Bu nedenle Gayrı Müslim açılımının, özellikle Alevilik açılımın, Roman açılımın, Kürt barışı projesinin ve Laik yaşam tarzı garantörlüğünün kurumsallaşacak şekilde daha ileri hedeflere taşınması kaçınılmazdır.
Gericilerin bir parantez daha açamamasının çaresi budur.
Bu toprakların ihtiyacı olan Müslüman Demokrasi Projesi tamamlanıncaya kadar millet ve devlet olarak çalışmaktan bir an geri durulmamalıdır.
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas
www.facebook.com/Ömer Altaş
———————————-
Ömer Altaş
DİĞER KÖŞE YAZILARI
- Paralel din, paralel devlet – (Ömer Altaş)
- Senaryo, Darbe ve Devlet – (Ömer Altaş)
- Ebrehe’ye karşı Ebabiller – (Ömer Altaş)
- Sureti haktan görünenleri de yenmeli! – (Ömer Altaş)
- II. Yeni ve HDP – (Ömer Altaş)
- II. Yeni Türkiye dönemi ve AK Parti – (Ömer Altaş)
- İçimizdeki Haçlılar – (Ömer Altaş)
- Paralel’e sesleniş Hizmet gönüllülerine çağrı – (Ömer Altaş)
- Tam yenmeden bu ülkeye rahat yok! – (Ömer Altaş)
- Hitabet siyasete yetmez – (Ömer Altaş)